KUTUPTAN AY’A: MUCİZEVİ LİDERLİKLE İLERİYE BAKMAK

PROF. DR. ACAR BALTAŞ I PSİKOLOG - BUSINESS LIFE BAŞYAZARI

Dünya tarihinde başarısızlıktan çıkan iki büyük başarı hikayesi var. Bunlardan birincisi Güney Kutbu’nda gemisi buzlara sıkışarak batan Shackleton’un iki yıl süren bir mücadelenin sonunda 27 kişilik ekibinin tamamını İngiltere’ye sağ olarak getirmeyi başarmasıdır. Bu başarı Apollo 13’ün “Ay Misyonu” yolculuğunda yaşanan kazada örnek oluşturmuştur. 1970 yılında programlanan ay misyonu aya ulaşma hedefine ulaşamamış olsa da sağduyulu liderlik ve ekip çalışmasıyla imkansız gibi gözüken güçlüklerin üstesinden gelinerek hiç can kaybı olmadan tamamlanmıştır.

“Ben de Shackleton gibi beklenmeyen güçlüklerle mücadeleyi seven biriyim. Hiçbir şeyin olması gerektiği gibi olmadığını gördüğünüzde veya bazı şeylerin yanlış gideceğini fark ettiğinizde ileriyi düşünmek gerekir.”

Apollo 13 komutanı bu sözleri 2000 yılı Ocak ayında Antarktika’ya yaptığı görev ziyaretinde National Science Foundation’daki konuşmada söylemiştir. Kaptan Lovell, Endurance yolculuğunda mürettebatın tümünü kurtaran Shackleton’un yönetimini “mucizevi liderlik” olarak nitelendirmiştir. “Biz de Apollo 13’te aynı tutumu sergiledik. Bir şans gördüğünüz sürece her zaman ileri bakmak gerekir” diye açıklamıştır.

“HOUSTON BİR SORUNUMUZ VAR”

Kaptan Lovell hayatının en büyük sınavıyla karşılaştığında Shackleton gibi 42 yaşındaydı. Apollo 13’teki astronotlar yolculuklarının üçüncü gününde, bir televizyon yayınını tamamladıkları sırada oksijen tankı patladı. Kaza, uzay gemisinin elektrik ve itici güç destek sistemlerini çalıştıran yakıt hücrelerini tahrip etti. “Daha kötüsü olamaz” diye düşündükleri sırada, komuta modülünden uzaya oksijen kaçağı olduğunu fark ettiler. Bunun üzerine Kaptan Lovell, komuta kontrol merkezine tarihe geçen şu sözleri söyledi: “Houston, we’ve had a problem” (Houston bir sorunumuz var). John L. Swigert Jr. ve Fred W. Haise Jr.’dan oluşan mürettebat yeryüzünden 350 bin kilometre uzaktaydı ve bu koşullarda geri dönmeyi başaracaklarını düşünmek fazlasıyla iyimser bir  yaklaşım olurdu. Komuta modülünde hayat destek sistemleri için 15 dakika yetecek kadar oksijen kaldığında, mürettebat modülü terk ederek, dört gün sürecek hayatta kalma mücadelesini verecekleri daracık ay modülüne geçtiler. Ay modülü iki kişiyi 45 saat barındırmak üzere tasarlanmıştı. Apollo 13 mürettebatı Houston Görev Kontrol Merkezi’nin yönlendirmesiyle, üç kişiye 96 saat cankurtaran sandalı görevi görecekti. İki kişinin ancak sığacağı ay modülü üç kişi için çok dar ve rahatsızdı. Sıcaklık uyumayı imkansız kılacak kadar dondurucuydu. İhtiyaç duydukları su ve yemeği çok azaltmak zorundaydılar ve bu dehidrate olmalarına (susuz kalmalarına) neden oluyordu. Kaptan Lovell bu süreçte 7 kilo verdi. Bu süre içinde yaratıcılıklarını kullanarak ellerinde bulunan karton, yapıştırıcı bant, plastik torba gibi çeşitli malzemelerle hayatta kalmalarını sağlayacak araçlar ürettiler. Sürecin en kritik noktasında, geri dönüş için son hareketi yapmaları gerektiğinde, yönlerini belirleyecekleri sekstant okumasını yapmalarına imkan yoktu. Uzay gemisinde bitkin durumdaki mürettebat güneşin titrek ışığını yıldızlardan ayırmaları çok güç olduğu halde, büyük bir beceri ve şaşırtıcı bir hassaslıkla uygulamaları gereken prosedürleri, güneşi bir navigasyon aracı olarak kullanarak yaptılar. Bunun sonucunda doğru açıyla atmosfere girmeyi başardılar. Eğer bir dereceden fazla hata yapmış olsalardı Apollo 13 uzay boşluğunun derinliklerinde sonsuz bir yolculuğa çıkacaktı.

Endurance ekibinin altı gün kutup denizinde yolculuk yaparak filikalarından inip Fil Adası’na ayak basmalarından yaklaşık 54 yıl sonra, Apollo 13 ekibi de ay modülünden tekrar uzay gemisine geçtiler. Derhal tehlike dolu dönüş yolculuğunu başlattılar. Çok az bilgiyle, eğitimlerde kazandıkları becerilerle ve bazen de sezgilerine dayanarak yaptıkları ince manevralar ve verdikleri kararlarla, saatler sonra Pasifik Okyanus’nda Sampo Adaları yakınlarında bir noktaya sağ salim suya indiler.

KUSURSUZ İŞ BİRLİĞİ VE LİDERLİK

Kaptan Lovell hayatta kalmalarını sağlayan bu yolculuk için Houston Komuta Kontrol Merkezi’ndeki parlak bilim insanları ve mühendislerle yapılan kusursuz iş birliğini övdü. Onların sağladıkları ayrıntılı plan ve yönergelerin, son derece iyi eğitimli astronotların becerisiyle birleşmesinin bu sonucu doğurduğunu söyledi. Kendilerinin durumunu Shackleton ile kıyasladığında, onun böyle bir dış destekten yoksun olarak bütün süreci, ekip arkadaşlarının potansiyelini kullanarak, kendisinin yönettiğini vurguladı. “Herkesin hayatının tehlikede olduğu bir durumda her ekip üyesinin görevini bilmesi çok önemli. Apollo 13’te panik yoktu, kimse durumu lanetlemiyor, şikayet etmiyor, hepimiz neyin bozulduğunu ve işlemediğini anlamaya çalışıp, onu tekrar nasıl işler hale getireceğimize bakıyorduk. Zor koşullarda insanlar kenetlenir ve liderlerinin yol göstericiliğine güvenir. Böyle durumlarda her zaman bir kişinin lider olarak hareket etmesi gerekir.

Kaptan Lovell, uzayda geçirdiği süre açısından, döneminin en deneyimli astronotuydu. Ayrıca uzay çalışmalarını birçok yönden geliştirecek önemli katkılarda bulunmuş biriydi. 1965 yılında, iki uzay aracının buluşmasını sağlayan ve uzayda 14 gün kalarak rekor kıran Gemini 7’nin pilotuydu. Ertesi yıl Gemini misyonunun son halkasının komutanıydı. Gemini 12 görevinde Buzz Aldrin ilk kez uzayda yürüdü ve kullandığı araçlarla, uzay gemisinde bir tamir yapmanın mümkün olduğunu gösteren çalışmalar yaptı. Kaptan Lovell daha sonra aya yolculuk için en önemli adım olan Dünya yörüngesi dışındaki ilk Apollo 8 uçuşunun pilotuydu. Bu uçuş sırasında yaptıkları naklen televizyon bağlantısı milyonlarca insan tarafından heyecan ve hayretle izlenmişti.  Apollo 13 Lovell’in dördüncü ve son göreviydi.

Shackleton da 1901 yılında Scott ile birlikte Güney Kutbu’na gitmiş ve 350 mil yol alarak geri dönmüşlerdi. Daha sonra 1904 yılında kendi başına bir keşif gezisi organize etmiş ve Güney Kutup noktasına 90 mil mesafeye kadar ilerleyerek “En güneye giden insan” unvanını almıştı. Güney Kutbu’na Amundsen’in ulaşmasından sonra çıtayı yükseltmiş ve Güney Kutbu’na aksi yönden girip kutup noktası üzerinden geçip Ross Denizi’nde arkadaşlarıyla buluşmayı planlamıştı.  O günkü koşullar ve imkanlar göz önüne alındığında, gerçekleşmesi imkansız olan bu hayal, gemisi Waddel Denizi’nde karaya ulaşamadan buzların arasında sıkışınca başlamadan bitmişti.

TUTKU PEŞİNDE

Shackleton, geriye döndükten sonra da tutkusunun peşinden gitti. Liderliği konusunda en etkileyici olan Endurance ekibinde aylarca ölüm ve hayat çizgisinde kalan 8 kişinin bu Güney Kutbu yolculuğuna katılmasıdır. Onun ekibinde olmak “Shackleton’un adamı” unvanını almak ve her konuda koşulsuz güvene değer olmak anlamına gelirdi. Shackleton, Güney Georgia adasında, geçmiş seyahat anılarının sohbetiyle geçen gecenin sabahında geçirdiği kalp krizi sonucu öldü. Kaptan Lovell ise daha sonra insanlı uzay programından emekli oldu ve iş hayatına girdi. Çok sayıda onursal ödül aldı. Bunların arasında Shackleton’a da verilen National Geographical Society’nin Hubbard Madalyası vardı. Apollo 13 hikayesini Jeff Kluger ile yazdıkları Lost Moon (Kayıp Ay) kitabında yazdı.

SONUÇ

Kaptan Lovell ile Shackleton’un ortak yönlerinin başında hiçbir zaman yorulup durmamaları ve sürekli olarak yeni mücadelelerin peşinde koşmaları gelir. Bu özellik, zorluklarla mücadele sonucu kazandıkları öz yeterlilik nedeniyle, krizleri aştıkça güçlenen bir özelliktir. Lovell bunu, “İnsan daima ileri bakmalı. Şöhretine yaslanarak hayatını sürdüremezsin. Ben sürekli yeni ufuklar, yeni projeler ve hedefler arıyorum” diyerek ifade etmiştir.

BUSINESS LIFE