ARTIK MESELE EKONOMİK BİR REÇETEYLE ÇÖZÜLEMEZ

PROF. DR. EMRE ALKİN I EKONOMİST / İSTANBUL TOPKAPI ÜNİVERSİTESİ REKTÖRÜ

ABD'de açıklanan enflasyon FED'in bundan sonra atacağı adımlar hakkında herkeste ilgi uyandırdı. Çünkü enflasyon oranları beklenenin üzerinde açıklandı. Manzara aynen Türkiye'dekine benziyor desem yanlış olmaz. Ancak sonuçları farklı oluyor. Tekrar açıklamaya geri dönersek: ABD'de tüketici fiyat endeksi ocak ayında aylık yüzde 0,5 artış gösterdi. Yıllık enflasyon ise yüzde 3 olarak açıklandı. Halbuki ekonomistlerin beklentisi aylık olarak yüzde 0,3 yıllık olarak yüzde 2,9 idi. Bunlar küçük farklar gibi gözükse de son 4 yılda gelirini artıramayan Amerikan hane halkı için endişe verici gelişmeler. Bundan başka, çekirdek enflasyon göstergeleri de beklentilerin üzerinde açıklandı. Yani enflasyon düşmeye direniyor. Gıda ve enerji hariç tüketici fiyatları ocakta aylık olarak yüzde 0,4 artarken, beklenti yüzde 0,3 civarındaydı. Bu arada yıllık çekirdek enflasyon da yüzde 3,3 ile yüzde  3,1'lik beklentinin üzerine çıkmış gözüküyor. Özetle çekirdek enflasyon ABD tüketici fiyatlarından yüksek seyrediyor. Bu iyi bir haber değil. Tüm bunlar FED'in para politikası patikasında bir süre daha beklemede kalacağına ilişkin beklentileri de destekledi. Para piyasalarında bir sonraki FED faiz indirimi beklentisi eylülden aralık ayına çekildi. Zaten, FED Başkanı Jerome Powell’ın TÜFE verileri öncesinde yaptığı açıklamalar da FED’in bir süre daha beklemede kalacağına işaret etmişti.

HATALARIN FORMÜLÜ

Bizde ise beklenenden yüksek seyreden enflasyona rağmen Merkez Bankası'nın kararlı bir duruşu ya da eylemi yok. Ekonomi yönetimindekiler güçlü cümleler kurup zayıf hamlelerle devam ediyorlar ve başarısız reçetenin faturasını bize ödetiyorlar. “Daha başka ne yapabilirlerdi” diye soranlara tebessüm ediyorum artık. Görevde kaldıkları 19 ayda her attıkları adım öncesinde ve sonrasında uyardık. Bize göre doğrusunu anlattık. Faizi yavaş yükseltmelerinin sonra döviz kurlarını tutmalarının birbirini tetikleyen yanlışlar olduğunu anlattık durduk. Kamusal maliyetlerin enflasyon sebebi olduğunu, dış ticaret rejimin enflasyonist taraflarını, fiyatlama davranışlarındaki bozulmanın sebebini anlattık. Bilerek ya da bilmeyerek yaptıkları hatayı formülle anlatayım:

Reel faiz = Büyüme hızı + Faiz Dışı Fazla / Milli Gelir

Şu an tahvil faizleri yüzde 37-38 bandında, Merkez Bankası da yüzde 24 enflasyon hedefi belirledi. Faiz dışı açık verdiğimize göre, arada izahı mümkün olmayan 12-14 puanlık bir fark var. Türkiye’nin bu kadar yüksek reel faiz verdiği bir sarmaldan çıkması mümkün değil. O zaman üç gerçeği kabul edeceğiz:

- Enflasyon rakamları doğru değil, açıklanan yıllık enflasyon rakamları gerçeğinden en az 10-15 puan düşük

- Resmi TÜFE rakamı doğru olmadığı için yatırımcılar enflasyona göre değil döviz kuruna göre pozisyon aldıkları için Merkez Bankası dövizi sürekli tutmaya çalışıyor

- Merkez Bankası yönetiminin “enflasyonu düşürmek için döviz kurunu tutmak lazım” tezi külliyen yanılsama. Hem bizi hem kendilerini kandırıyorlar. Biz kanmadığımız için itiraz ediyoruz.

İKİ UCU KESKİN BIÇAK

Ocak ayında yazdığım bir makalede şu uyarıda bulunmuştum:

“Gelinen noktada Merkez Bankası’nın döviz satın alarak piyasaya saldığı TL'yi açık piyasa işlemleriyle geri topladığına da şahitlik ediyoruz. O zaman ‘kendim ettim kendim buldum’ durumu ortaya çıkıyor. Merkez Bankası iki ucu keskin bıçakta yürüyor. Eksiden dövizin üzerinde baskı kurmak için uyguladığı yöntemler sebebiyle bugün döviz satın almak mecburiyetinde kalmış. Döviz daha da düşse ülkede sanayi kalmayacak, ihracat bitecek ve Türkiye bırakın Avrupa'nın dünyanın en pahalı ülkesi haline gelecek. Peki şimdi ne olacak? Bence Merkez Bankası da tam olarak bilmiyor. Bir şekilde dövizin enflasyon yaratmayacak kadar yükselmesini istiyor olabilir ama bunun kesin reçetesi yok. Yatırımcı döviz bazında yüksek reel kazanç isterken kontrolden çıkan döviz, tüm hesapları karıştırabilir. Diğer taraftan ‘Merkez Bankası döviz almasa kurlar düşer’ sözünün bir şehir efsanesi olduğunu düşünenler azımsanmayacak kadar fazla. Sanırım burada da Merkez Bankası kendinden emin değil. Bu sebeple döviz kurlarını kendi belirlemek istiyor ve bu hatalı süreç devam ediyor.”

Açıkçası mesele öyle bir hale geldi ki, artık ekonomik bir reçeteyle çözülemez. Dolayısıyla siyasetin müdahalesi gerekiyor.

 

TALİHSİZ GÜNLER

Ocak ayı için yüzde 5 civarında açıklandıktan sonra şubat ayında da TÜFE’de en az yüzde 3 enflasyon beklentisi artınca bazı meslektaşlarımız “Mart ayında pas geçebilirler” şeklinde konuşmaya başladı. O zaman meseleye detaylı bakmak gerekiyor.

Cuma sabahı “Merkez Bankası açıklanacak enflasyon raporunda TÜFE öngörüsünde herhangi bir değişiklik yapmazsa pas geçmesi büyük soru işaretleriyle karşılanacak” diye yorum yaptım. Yani “enflasyon hedefi tutacak ama faizleri yüksek tutmaya devam ediyoruz" demek fazla inandırıcı olmayacaktı. Diğer taraftan enflasyon raporunda TÜFE hedefinde değişiklik yapılırsa bu sefer de geçen yıl yaşadıklarımızın benzerini yaşayacağımızı anlayacaktık. Öyle de oldu. Hatta daha tuhaf bir şey oldu, TÜFE hedefi yukarı doğru revize edildi ama ekonomi yönetimi hala faiz indiriminde devam etmekte istekli gözüküyor. İşin gerçeği, TÜFE hedefinin kısa zaman içinde yukarı doğru revize edilmesi güvensizliğin zirve yapmasına sebep oldu. Ayrıca basın toplantısındaki üslup, güvensizliğin üzerine bir de öfke ekledi. Merkez Bankası’nın kurumsallığı adına bir talihsiz gün daha yaşandı. Bana kalırsa Merkez Bankası'nın TÜFE hedefleri zaten tutmayacak ancak kurul üyeleri arasında aşırı ısrarcı profiller kadar konformistler de olduğu görülüyor. Yani bir tarafta “hedefleri değiştirmeyelim iddialı olalım” diyenler, diğer tarafta da “ortasını bulalım siyaseti ve piyasaları rahatsız etmeyelim” diyenler. Aksi takdirde birbiriyle uyumlu olmayan çıkışlar yaşanmazdı.

YATIRIMCI HAREKETLERİ

Benim fikrim şu: 23 Şubat sonrasında neler olacağına bakmadan Merkez Bankası'nın vereceği faiz kararı konusunda kesin bir yargıda bulunmamak lazım. Mart ayının 6'sında açıklanacak faiz kararı ile TÜFE açıklaması arasında 3 günlük bir zaman var. Daha önceki toplantılarda belki de kararlar çok önceden belliydi ancak bu sefer büyük bir belirsizlik var.

Yabancıların ciddi bir tahvil satışı yaptıklarını da gözü ucuyla takip ediyorum. Bu arada Merkez Bankası rezervlerinden eksilme olduğu gözüküyor. Tüm bu gelişmeler yatırımcıların devlet tahvillerinde sürekli “doldur-boşalt” yaptığını gösteriyor. Döviz bazında astronomik kazanç devam ederken tahvil faizlerinin aşağıya doğru esnemekte zorluk çektiği bir gerçek. Yatırımcılar döviz bazında yüzde 20 civarında garantili kazancı görmeden para sokmayacakları bir başka gerçek. Bakalım carry trade’e bağlı şekilde sürdürülen programa nasıl bir hassas ayar verilecek? Bu şartlar altında Merkez Bankası'nın faiz indirmesi teknik anlamda rasyonel olmaz ancak faiz indirmede ısrarcı olmaya devam edeceklerini son basın toplantısındaki üsluptan anlamış durumdayım. Yanlış veri ve yanlış yaklaşımlarla oluşturdukları gayet belli olan statik bir modelleme sonucunda “indirsek de hala reel faiz yüksek kalacak” diyebilirler. Yine de son sözü onlar söylemeyecek. Bunu biliyoruz en azından.

BUSINESS LIFE