KÖKLERDEN KANATLARA

CANAN ERCAN ÇELİK I BUSINESS LIFE YAZARI

‘’Ömrün en mavi göğünü Aralık ayı boyar.’’  Melih Cevdet Anday

Yılın sonuna gelince kaçınılmaz bir iç hesaplaşma başlıyor insan zihninde. Bir tarafta, uçup giden zamanın ve yine şaşmış zaman algısının tedirginliği, diğer tarafta hanemize yazdıklarımız, isteyip de yapamadıklarımız, yitirdiklerimiz ve tüm bu süreçte istemli, istemsiz değişen, evrilen benlik ve kimliklerimiz. Sanıyorum benim dönüm noktam, bu yıl babamdan uzun yıllar sonra annemi de kaybedince hissettiğim ‘köksüzlük’ hissi oldu. 59 yaşında bir tür yalnızlık, boşluk ve hayatı anlamlandırma süreciyle baş başa kalınca ‘hayatın acemisi’ oluverdim. Kolay olmadı bir rehberi, tüm yaşamıma eşlik etmiş kişiyi, bir evi kaybetmek! Bana özel de değilmiş bu hal, hatta ebeveyn kaybında en çok görülen yansımalardanmış. Ortaklıklara karşın her ‘yas’ın kişiye özel yaşandığını, kaybedilen kişiyle ilişkimizin ve nasıl kaybettiğimizin en temel belirleyiciler olduğunu da unutmamalıyız tabii ki.

‘’Bir ebeveynin ölümü yaşla birlikte kolaylaşan bir şey değildir, zamanla kaybolan bir kayıp da değildir. Aksine, bir ebeveynin ölümü sizinle kalır ve sizi hayatınızın geri kalanı boyunca şekillendirir.’’  Rebecca Adams

Olana ve ölene çare bulamıyorsak iş başa düşüyor. Kaç yaşında olursak olalım ‘hayatın öğrencisiyiz’ demek kolay ancak hiç çalışmadığımız yerlerden sınanınca, kendini baştan inşa etmek lazım. Marifet varlık ilişkisinden duygusal bağ ve bellek boyutuna geçebilmekte görünüyor. Prof. Dr. Şengül Hablemitoğlu, bu köklü bağın yokluğunu deneyimleyip varlıklarını yeniden yorumlayarak kendi köklerimizi salmanın mümkün olduğunu söylüyor. “Yüreğe aklın zaten bildiğini öğretebilmek, emek ve ağır bir işçilikle bir acıyı işlemektir yas” diye de ekliyor.

YIKICI İNOVASYON VE YAS BENZEŞLİĞİ

Kurumsal çalışma hayatında ebeveyn eğitimlerinden öğrendiklerime sıklıkla başvurmam, çok da faydasını görmem gibi bazı kişisel ve kurumsal süreçlerde de derin bir ortaklık olduğunu gözlemliyorum. Öncelikle her ikisinde de dönüşümün anahtarı içsel. Kayıpların yol açtığı değişimi cesaret ve dayanıklılıkla karşılayamaz, derinliklerine inme iradesini ortaya koyup yeniliklere yer açmaz, geçmişten, ‘var’lığımızdan kopamazsak savrulup gitmemek mümkün değil. Yas sürecini varlığı tehdit eden ‘yıkıcı inovasyon’ ile benzeş görüyorum. Var olan kimliği ve temellerini sarsan, görmezden gelinenlerin önemini ortaya çıkaran, kalıcı sanılanların geçiciliğini adeta yüze çarpan, ‘keşke’leri ortaya çıkaran, ezber bozan bir süreç. Kadim Mevlana öğretisindeki gibi ‘yıkıp yeniden inşa etme’ sürecinin, beceremezsek de bir şekilde yitip gitmenin zemini. Yolculuk ortak. Dönüşmek: vazgeçmek, yapmadıklarımızı yapmak, temelimizdeki birikimi, izleri taşıyarak hayatla başa çıkma yollarını bulmak, varlık amacını, anlam anlayışını, hedeflerimizi yeniden tanımlamak. Yani yaşamayı yeniden öğrenmek, yasın ya da yıkıcı etkinin yarattığı o büyük boşluğu kapsayacak şekilde büyüyebilmek.

‘’Yas bizi özümüzün en derinlerine tıpkı bir çapa gibi bağlıyor. Demir attığımız bu anda, sevme kapasitemizi ve kaybın üzerimizdeki etkisini, acının derinliğini zorunlu olarak keşfetmeye başlıyoruz. Bu sırada eğer biraz dayanabilirsek muhteşem bir bilgiyle aydınlanma şansımız oluyor: Değer verdiğimiz ilişkilere gözümüz gibi bakarak zamanın sonsuz olmadığını bilerek bir yaşamı kucaklamak…’’
Şengül Hablemitoğlu

Güne, akışa hükmümüz geçemiyorsa, o boşluk 
içimizdeyse o potansiyel yıkıcı etkinin soğuk nefesini duyumsuyorsak iyisi mi içe, kendimize dönelim. Hikmetini 
sual etmeden yeni bir kimlik inşasına, var olma biçimine emek verelim. Köklerimizle tekrar görünmeyen bağlar kurmanın, kaybettiklerimizi 
onurlandırmanın ve birikimlerimizle geleceğe kanat açmanın daha iyi bir yolu bulunmaz. Kolayı da yok zaten!

Sevdiklerinizle, sağlıklı, aydınlık bir yıl dilerim.

BUSINESS LIFE