PROF. DR. EMRE ALKİN I EKONOMİST / İSTANBUL TOPKAPI ÜNİVERSİTESİ REKTÖRÜ
Gayet iyi hatırlıyorum 7 Haziran 2015 seçimlerinden sonra hükümet kurulamamış ve 1 Kasım’da seçim yenilenmişti. İlginçtir, hükümetin kurulamadığı ve adeta teknokrat bir şekilde idare edilen ekonomi sürecinde parametreler düzelmişti. Belki de Ak Parti’ye yenilenen seçimi kazandıran da bu olmuştu.
Açıkçası anlamsız müdahaleler, iddiacı demeçler, her şeyi kontrol etme yaklaşımı ve kurlara müdahale olmayınca 4-5 ay içinde toparlanmanın gerçekleşmesi mucize sayılmamalı. Kasım 2015 ‘te enflasyon aylık yüzde 0,67 yıllık ise yüzde 8,10 düzeyindeydi. Haziran’da yıllık enflasyon yüzde 8,28’miş. Aslına bakılırsa gerçekten serbest piyasa uygulanıyorsa ekonomi yönetiminin varlığı ya da yokluğu, hareketli ve zevkli bir futbol maçındaki hakemden ibaret oluyor. Eğer serbest piyasa yoksa veya istenmiyorsa, ekonomi yönetimi sürekli oyunu durduran, keyfi kararlarla seyircileri çileden çıkaran, eyyamcı bir hakem gibi gözüküyor.
Bunları neden anlatıyorum? Gelişmelere bakıp siz karar verin diye. Mesela, Merkez Bankası 19 Temmuz haftasında yabancı yatırımcıların tahvillerde net satışının 700 milyon dolar olduğunu açıkladı. Bu rakam Naci Ağbal'ın görevden alınmasından bu yana en sert yabancı satışı olmuş.
Hatırlayalım: Naci Ağbal 20 Mart 2021'de Cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle görevden alındığında bir haftada 1,2 milyar dolarlık net tahvil satışı gerçekleşmişti. Bu arada 19 Temmuz haftasında yabancıların hisse tarafında 124 milyon dolarlık net hisse alımı gerçekleştirmişler.
GELİŞMELERİ YAKINDAN TAKİP EDELİM
Bu gelişmeleri yakından takip etmekte fayda var. Bir başka gelişme de dikkat çekici: BDDK verilerine göre, geçen hafta döviz cinsinden ticari kredilerde yükseliş devam etmiş gözüküyor. Son haftalarda 150 milyar dolar seviyesinde kalan döviz kredileri tekrar yükselişe geçmiş. 19 Temmuz haftasında döviz cinsi krediler 154,5 milyar dolar seviyesine çıkmış. Merkez Bankası'nın geçen hafta döviz kredileri için aldığı önlemin sebebi anlaşılmış oldu. Etkili olup olmayacağına bakacağız. Merkez Bankasının işi kolay değil. Eğer yerel seçimler sebebiyle politika faizlerini taksit taksit artırmadan bir seferinde sert bir yükselişe cesaretleri olsaydı, bugün yaşadığımız zorlukları yaşamazdık. Unutulan gerçek şu: Faiz yükseldikçe bankalar ve finans kurumlarının yarattığı para miktarı Merkez Bankası parasının birkaç katına ulaşır. Bazı ülkelerde kaydi para emisyonun neredeyse 10 kat üzerindedir. Ayrıca faiz yükseldikçe mevduat ve kredi çarpanı devreye girer, parayı kısma vaadiyle müdahale eden Merkez Bankaları bir başka sorunla karşı karşıya kalırlar. "Yüksek faizin yarattığı banka parasını sterilize etmek." Bu arada dış kırılganlık yaşayan ülkelerde döviz rezervi biriktirmek için merkez bankalarının dolar veya altın satın alması da ulusal paranın piyasadaki miktarını artırır. Dolayısıyla merkez bankaları hem yüksek faiz hem dış şoklara karşı korunmak için satın aldıkları döviz nedeniyle de para bolluğuyla uğraşmak zorunda kalırlar.
SONUN BAŞLANGICI
Ben bu kısır döngüden çıkabileceğimizi düşünmüyorum. Enflasyon doğal olarak zaten ivmesini kaybedecekti. Ancak TÜİK'in veriyi manipüle etmesiyle beraber ekonomi yönetimi sonun başlangıcı içine girdi. Dövizi kontrol etmiyormuş gibi yaparak ve enflasyon düşüyormuş gibi göstererek fiyat artışlarıyla müdahale etmek rasyonel değil. Bu durumdan faydalananlarsa dolar bazında ciddi kazançlara imza atıyorlar. Elbette bu durum sürdürülebilir değil. Aşırı likiditeyi sterilize etmek için süper bono çıkarmak için çok geç kalındı.
Anlaşılan, ekonominin kendi kendine düzelmesini bekleyeceğiz. Daha önce olmuştu, bugün de olabilir. Yeter ki görevli arkadaşlar gittikleri zaman bir şeyin değişmeyeceğini anlasınlar.
Mesela “Bize inanmazsanız kötü olur” demek yerine, işlerine daha fazla odaklanıp, potansiyellerinin içini doldursalar gerçek kıymetleri anlaşılacak. Giderek sinirlendikleri açıklamalarına da yansımaya başladı. Sakin olmalarında fayda var.
NOT ARTIŞI VE ÖTESİ…
Hatırlarsanız son not artırımlarında kredi derecelendirme kuruluşları tarafından birkaç uyarı yapılmıştı:
- Rezervleri artırın
- Bütçe disiplini sağlayın
- Gerçekçi para politikası uygulayın
- Enflasyonla mücadeleye devam edin
Bu maddelerin bir kısmında gözle görülür düzelme bazılarındaysa "iyi niyet" anlamına gelebilecek adımlar var. Dolayısıyla not artırımı konusunda kimsenin bir şüphesi yoktu. Piyasalar bunu çoktan satın almıştı. Ters bir durum gerçekleşse elbette küçük bir şok yaşanacaktı. Üzerine basa basa söylediğim gibi uygulanan reçetenin hedefle uyumsuzluğu söz konusu. Ancak önceki ekonomi yönetimlerine göre daha ortodoks ve kabul edilebilir standartlarda olduğu için şu an için "uygun" bulunuyor.
YUMUŞAK KARIN TÜİK
Ekonomi yönetiminin yumuşak karnı artık TÜİK ve TL'nin tam olarak serbest dalgalanmaya bırakılmamış olması. Enflasyon ve diğer makro ekonomik veriye güvenin giderek azaldığı, dolar/TL'de stresin giderek arttığını net bir şekilde görüyoruz. Her ne kadar faiz dışı açık geçen yıla göre daha düşük hızda seyrediyorsa da, kamu harcamalarındaki artışın enflasyonun üzerinde seyrettiği bir gerçek. Demek ki kamu gelirlerinde artış geçen yıla göre daha fazla. Yoksa faiz dışı açık azalmazdı. Halbuki bütçe disiplini kamu harcamalarını enflasyonun gerisinde tutmak olmalı. Meclisten geçen kamuda tasarruf paketi, beklentilere cevap verecek gibi gözükmüyor. Döviz kurlarına baskı yaparak yatırımcılara yüksek kazanç sağlayan reçetenin nasıl bir mucizeyle ülkeye kaynak girişini kalıcı hale getireceğini bilemiyoruz.
ENDİŞELİYİM
Belki de "sonunda alışırlar" ya da "sonunda inanırlar" deniyor. Ancak ekonomideki yapısal sorunlar, adalet sistemi, yatırım ortamı, yerel ve küresel siyaset uygun hale gelmeden doğrudan yabancı yatırımlarının artması olanak dahilinde gözükmüyor. Benim endişem şu: Bu reçetenin ülkeyi doğru istikamete götürmediği anlaşılınca herkesin alkışladığı ekonomi yönetimine revizyon gelebilir. Sonrasında anti-ortodoks söylemlere geri dönülebilir. Açıkçası mesele TFF seçimlerine benzeyebilir. Doğru olmayan bir yaklaşımdan kurtulmak için tartışmalı bir başka yaklaşıma maruz kalabiliriz.