MUTSUZ, KAYGILI, YETERİNCE DONANIMSIZ

CANAN ERCAN ÇELİK I BUSINESS LIFE YAZARI

TÜBİTAK tarafından desteklenen İstanbul Bilgi Üniversitesi tarafından yürütülen “Krizler Çağında Çocuk Olmak: Türkiye’de Pandemi Sonrasında Çocukların İyi Olma Halini Yeniden Düşünmek” başlıklı araştırma projesinin sonuçları çok çarpıcı. Nisan 2023 tarihinde başlatılan projede COVID-19 salgını sonrası ekonomi, sağlık, göç, iklim gibi çoklu krizlerin ve afetlerin yarattığı belirsizlik ortamı sorgulandı. Teknolojik değişimler çerçevesinde Türkiye’de çocuğun iyi olma hali “maddi durum”, “sağlık”, “eğitim”, “risk ve güvenlik”, “barınma ve çevre”, “katılım”, “ilişkiler” ve “dijital” boyutlarıyla incelendi.

Sahada karma yöntemle ilerlenmiş nicel araştırma, Türkiye genelinde 11-18 yaş arası çocuklar ve ebeveynlerini kapsayarak 29 ilde 1.500 hanelik bir anket çalışmasıyla; niteliksel çalışma  ise Şanlıurfa ve İstanbul’da sosyo-ekonomik statüleri farklı çocuklarla derinlemesine görüşmelerle yapılmış. Krizlerin çocuklar üzerindeki etkileri doğrudan çocukların gözünden anlaşılmaya çalışılmış. Ayrıca bu illerde çocuklarla odak grupların yanı sıra ebeveynler ve öğretmenlerle destek ağlarına etkiler de ele alınmış.

İKİ ÇOCUKTAN BİRİ MUTSUZ

Çocuğun öznel iyi olma hali değerlendirildiğinde çocukların yüzde 47’si kendilerini mutlu olarak tanımlıyor. Ancak daha yüksek sosyoekonomik statüye sahip çocuklar, aynı yaş dilimindeki arkadaşlarından çok daha mutlular. En düşük sosyoekonomik statüye sahip ailelerdeki çocukların mutlu hissedenlerinin oranı yüzde 33’ken, en yüksek sosyoekonomik statüye sahip ailelerdeki çocuklarda bu oran yüzde 64’e yükseliyor. Çocuklar arasındaki bu farklılık, ne yazık ki çocuğun öznel iyi olma halini ölçen diğer endeksler için de gözlemleniyor. Araştırma, çocukların dörtte üçünün ekonominin durumundan veya aile bireylerinden birinin başına kötü bir şey gelmesinden kaygı duyduğunu gösteriyor. Gelecekle ilgili planlarının gerçekleşmeyeceğinden ve COVID-19 gibi bir pandemiden kaygı duyan çocukların oranı yüzde 63. Önemli kaygı kaynaklarından biri sınavlarında (yüzde 63) ve derslerinde başarısız olmak (yüzde 60). Çocuklar arasında sıkça karşılaşılan diğer kaygılarsa aile bireylerinden birinin işsiz kalması (yüzde 57) ve arkadaşsız kalmak (yüzde 55). 15-18 yaş grubunda daha düşük sosyoekonomik kesimdeki özellikle erkek çocuklarının gelecek ve aile bireylerinin işsiz kalma kaygısı belirgin şekilde yüksek. Aynı şekilde 11-14 yaş grubu kız çocuklarının başarısızlık kaygısı en üst seviyede görünüyor.

OKULDA KALMAK GİDEREK ZORLAŞIYOR

Görüşülen çocukların yüzde 96’sının herhangi bir okul kaydı bulunuyor. Okula kayıtlı olmayan çocukların oranı 15-18 yaş arasında yüzde 13. En düşük sosyoekonomik statüye sahip ailelerden gelen çocuklar arasındaysa yüzde 18. Çocukların okula ara verme yönelimlerinde yaş, cinsiyet ve sosyoekonomik statünün etkisi var. Eğitime devam etme eğiliminde de benzer farklılıklar gözlemleniyor. Kız çocukların yüzde 89’u eğitime devam etmek isterken erkek çocuklarında bu oran yüzde 84. 11-14 yaş diliminde yüzde 93 olan isteklilik oranı 15-18 yaş grubunda yüzde 80’e geriliyor. En düşük sosyoekonomik statüye sahip ailelerin çocukları arasında yüzde 78 olan oranın en yüksek grupta yüzde 94’e çıktığı görülüyor. Eğitime ara veren çocukların bu kararı lise evrelerinde verdikleri görülüyor. Derslerdeki başarısızlık (yüzde 54), okula gitmek istememeleri (yüzde 51) ve çalışmak zorunda olmaları (yüzde 28) ana nedenler.

MADDİ EŞİTSİZLİKLER HER KONUDA FARK YARATIYOR

Araştırmada görüşülen çocukların yüzde 11’i bir şekilde çalışıyor. Çalışan erkek çocukların oranı yüzde 13’ken kız çocuk oranı yüzde 7. 15-18 yaş arasındaki çocukların yüzde 19’u çalıştığını söylüyor. En düşük sosyoekonomik statüdeki ailelerin çocukları arasında çalışanların oranı yüzde 18’ken en yüksek kategoride bu oran yüzde 3. Çalışan çocukların önemli bir kısmı dükkanda çalışırken (yüzde 53) fabrikada çalışanların oranı yüzde 20. Ortalama haftalık kazançlarıysa 2 bin TL ve altı. Maddi eşitsizlikler hemen her konuda fark yaratıyor. En düşük sosyoekonomik statüye sahip çocukların yüzde 73’ü yapmak istedikleri ama yapamadıkları harcamalar olduğunu, yüzde 49’u ailelerinin ödemekte zorlandıkları borçlar olduğunu söylüyor. Bu çocukların yüzde 32’si babalarının zaman zaman işsiz kalabildiğini belirtirken her 4 çocuktan 1’i ailelerinin okul masraflarını ödemekte zorlandığını ifade ediyor. Bu oranlar en yüksek sosyoekonomik statüye sahip ailelerin çocukları arasında çok daha düşük. Çocukların beslenme alışkanlıklarına bakıldığında da durum iç açıcı değil. Çocukların yüzde 72’sinin her sabah kahvaltı ettiğini, yüzde 66’sının her gün taze sebze veya meyve yediğini ve yüzde 57’sinin haftada iki-üç kez et, balık ya da tavuk tüketebildiğini ögreniyoruz. En yüksek grupla en düşük grup arasında her sabah kahvaltı etme konusunda 18, her gün taze sebze veya meyve yeme konusunda 25 ve haftada iki üç kez et, balık veya tavuk tüketme konusunda 25 baz puanlık farklar var. Aynı durum, internet erişimi, okuryazarlığı ve siber zorbalık gibi alanlarda da söz konusu.

Özetle, tablo iç açıcı değil. Geleceğe güvenle, heyecanla hazırlanmasını beklediğimiz çocuklar “halimiz iyi değil, gidişat da olumsuz” diyor. Mutsuz, kaygılı, sosyoekonomik eşitsizliklerin yaraladığı nesiller yetişiyor.

Yeni bir yıla başlarken bu tabloyu önümüze koyup üzerinde düşünmeli, birey ve kurum olarak yapabileceklerimizi niyet ve eylem planlarına almalıyız. Aksi halde enerjisini içte yakan, kanat açmaya hali kalmamış, mutsuz, kaygılı ve donanımsız bir toplum olma yolunda ilerleyeceğiz.

BUSINESS LIFE