GEÇMİŞ BUGÜNDEN İYİ MİYDİ?

PROF. DR. ACAR BALTAŞ I PSİKOLOG - BUSINESS LIFE BAŞYAZARI

İnsan içinde yaşadığı dönemle ilgili değerlendirme yapmakta zorlanır çünkü duygusal nedenlerle objektif olmak imkansıza yakındır. İnsanların büyük çoğunluğu geçmişin bugünden daha iyi olduğunu düşünür. Bu hem kendi geçmişleri hem ülkenin ve dünyanın geçmişi için geçerlidir. Otuz yaşındaki biri, gençliğinde arkadaşlarıyla birlikte zaman geçirdiği mekanları, “değişmiş ve bozulmuş” olarak bulur. Yaşlılar kendi aralarında, ülkedeki pek çok şeyin kendi gençliklerinde daha iyi olduğuna inanır ve gençlerin sorumsuz ve terbiyelerinin eksik olduğunu konuşur. Bu inancın Mısır papirüslerinde yer aldığı ve Antik Yunan’dan bu yana süregeldiği bilinir.

ÇÖKÜŞLE BAŞLAYAN ÇAĞ

Yirminci yüzyıl 19. yüzyıl toplumunun çöküşüyle başlar. Bu çöküş endüstri döneminde toplumun farklı bir temelde yeniden inşa edilmesinin sonucudur. Rusya’da yaşanan Bolşevik devriminin küresel boyutta büyük etkileri olmuştur. Ancak bu dönem sona erdi ve şimdi çok farklı bir çağda yaşıyoruz. Metropolleşme hayat tarzını ve toplumların yerleşik kültürlerini hızla dönüştürdü. Tek başına yaşayan sayısında büyük artış olurken bir çocuk sahibi olmak aileler için norm halini aldı.  Diğer taraftan pazar ekonomisinin, sürekli gelişmenin, büyümenin ve ilerlemenin mümkün olduğu yönündeki doğrulanmamış hipotez, kalkınma göstergesi olarak tüketim parametrelerinin kullanılmasına neden oldu. Böylece insanlar kendilerini, ölçüsüzce ihtiyaçları olmayan arzu nesnelerine sahip olmak için çalışmak zorunda hissediyor. Bu da bireyciliği ve kendini başkalarının ve toplumun önüne koyma anlayışının yaygınlaşması sonucunu doğurdu.

KUŞAKLAR ARASI SÜREKLİLİK KAYBOLDU

İçinde yaşadığımız mevcut düzen, dünya ekonomisini ve uygarlığını sürdürmeyi ve geliştirmeyi imkansız kılıyor. Bu dönem, nereye varacağını öngörmenin mümkün olmadığı büyük bir yeniden yapılanmayı ve değişimi beraberinde getirdi. Kuşaklar arası sürekliliği yok eden değişim, geçmişi silen bir tarih anlayışı doğurdu. Her kuşak adeta tarihin kendisiyle başladığını sanıyor. İçinden geçtiğimiz dönemin olumsuz yanlarından biri, insanların geçmişle ilgili hiçbir şey hatırlamaması ve daha kötüsü buna ihtiyaç duymaması. Bu noktada tarihçilere çok önemli bir görev düşüyor. Çünkü değişimin bu keskin hızı, tarihteki süreklilik anlayışının toplum hafızasından silinmesi sonucunu doğurdu. Bu durum özellikle genç kuşaklar için geçerli. Ancak bunun temel sebebi, değişimin hızından çok toplumun niteliğinin değişmesi, bireyin kuşaklar arası devam eden sürekliliğinin ve toplumun bir parçası olduğu fikrinden çok, bireyin kendisinin aşırı önemsenmesidir. “Şimdi ve burada” anlayışı, satın almayı ve zevk almayı hayatın merkezine koydu. Tarihsel sürekliliğin ve hafızanın düşmanı içinde yaşanılan döngüdür. Dürtüsel olarak haz nesnelerine ulaşmanın mutluluk olduğunu düşünmek bu döngüyü beslemektedir ve deniz suyu içerek susuzluğunu gidermeye çalışan bir kolektif anlayış topluma egemen olmuş durumda. Geçmişte genç kuşakları yaşlı kuşaklara bağlayan süreçler vardı. Fransız tarihçi Marc Bloch’a göre, tarım toplumlarında deneyimler bir kuşaktan diğerine aktarılırdı. Anadolu’da kırsal yaşam koşullarının sürdüğü dönemlerde anne ve babalar tarlada çalışır, büyükanne ve büyükbabalar çocuklara bakarken onlara kendi deneyimlerini aktarır ve çocuklar da onların geçmişe dönük anılarını öğrenirdi. Bu döngü günümüzde, en başta kentleşme ve metropolleşme olmak üzere birçok sebeple kırıldı. Ancak sürecin kopmasının önemli bir nedeni de sadece yaşam biçiminin değişmesi değil, aynı zamanda geçmiş deneyimlerin tümüyle önemsiz ve değersiz görülmesi.

TARİH NE ZAMAN BAŞLIYOR?

Bunun sonucu olarak varılan yer, genç insanların bildiği tek geçmişin kendi kişisel geçmişleri olduğu. Geçmiş zaman gelecek zaman tarafından yok sayılınca yıkım kaçınılmaz oluyor. Bunun sonucunda toplumları yöneten davranış kuralları önemsizleşmiş ve değersizleşmiş durumda. Örneğin nezaketsizlik ve kabalık norm oldu. Nefret söylemleri, ayrımcılık ve yalan haber yaymak doğal karşılanmaya başladı ve şiddet demokratik bir hakka dönüştü. Sorumluluğun yerini ise hak aldı.

Silikon Vadisi’nde çıkan buluşlar milyarlarca insanı birbirine bağladı ancak bu buluşlardan doğan endüstrinin sakıncaları yaşanmaya başladı. Bu konuda kaygılananların haklılığı ortaya çıktı. Bu gelişmelerle ilgili yasal düzenlemeler olmadığı için endüstriyi kuranlar bunun meyvelerini yerken sorumluluktan kaçmaya çalıştı. Bireysel veri ihlalleri özel hayat bilgilerinin el değiştirmesi, nefret söylemlerine kulak tıkanması, sosyal medya ve medya aracılığıyla yalan haber yayılması doğal karşılanır oldu. Bugün bulunduğumuz noktada gördüğümüz, yapay genel zekayı geliştirenlerin yarışta geri kalmamak için devlet otoriteleri tarafından düzenlemenin olmadığı bir ortamda, gerekli güvenlik denetimlerini yapmadan ve doğuracağı sonuçları öngöremeden, hızla çalışmaya devam ettikleridir.

Yarışın içinde olanlar ve bu yapının mimarları, yarattıkları canavar onları temsil ettiği için sorumluluk üstlenmek zorunda. Ortaya çıkan sonuçtan, sorumluluğu kaosa yükleyerek kaçmak mümkün değil. Bu gelişmelerin normal sayılması durumunda, kişisel tüm bilgilerinizin satılabileceğini de doğal kabul etmeniz gerekir. Dijital mahremiyetin olmadığı bir dünyada farklı düşünmekten başka yanlış bir şey yapmamış olsanız da kendinizi tehdit altında ve otosansür uygulama ihtiyacıyla hissetmeniz kaçınılmaz.

SONUÇ

Tarihi bilmek bugünü anlamayı ve geleceği öngörmeyi mümkün kılar. Dünyada birçok insan, sorumluluk almadan pozisyonunun verdiği gücü ve imkanları kullanarak önemli olduğunu teşhir etmekten çekinmiyor. Hiçbir değer taşımayan şeylerin kurdelesini kesmeye giden ve bu kurdeleyi çok sayıda kişiyle kesmeyi marifet sayan insanları görüyoruz. Oysa önemli olan insanın kendisinden sonra ardında bırakacağı değer taşıyan bir şeylerin olması. Çünkü bu dünyada biriktirdiklerimizi kendimizle götüremiyoruz, sadece bizden sonrakilere devredebiliyoruz. Oyun bitince bütün taşların aynı kutuya girdiğini unutmamak ve bir gün üzerimizde çimlerin biteceğini hatırlamak, gücümüzü nasıl kullanacağımız konusunda bizi düşündürüp yol gösterebilir.

BUSINESS LIFE