KRİZ ZAMANLARINDA GÜÇLÜ KALMAK İÇİN DUYGUSAL DAYANIKLILIK

PROF. DR. ACAR BALTAŞ I PSİKOLOG - BUSINESS LIFE BAŞYAZARI

Duygusal dayanıklılık hem bireyler hem kurumlar için geçerli olan bir kavram. Bazı insanların zorluk dolu hayatlarına karşın yaşama sevincini koruyup sağlıklı olarak hayatlarını sürdürdüklerini bazılarının ise zorluklar karşısında kolayca ümitsizliğe kapıldığını, geri çekilip pes ettiğine anlam vermekte zorlanırız. Bu konulara meslek hayatımızın başında stres konusundaki araştırmaları okurken cevap bulmaya çalışırdık. Örneklerimiz hayatları sadece kendi ailelerinin sorunlarını değil, ülkelerinin varoluş mücadelesindeki duygusal yükleri taşımalarına rağmen, uzun ve sağlıklı hayatlar yaşayan İsmet İnönü, Winston Churchill gibi tarihi kişiliklerdi.

Hayata hazırlık sadece eğitim dönemindeki sınavların üstesinden gelmekle sınırlı bir süreç değil. Duygusal dayanıklılık veya yılmazlık ancak kişi sınandıkça, zorlandıkça ve konfor alanının dışına çıktıkça gelişen bir özellik. Bazı insanların buna doğuştan hazırlıklı olduğunu söyleyen araştırmacılar olmuş, ancak bu özellik önemli ölçüde hayat içinde gelişir. Çünkü yılmazlık hayat başarısı konusunda diploma, deneyim ve mesleki teknik bilgiden çok daha önemli rol oynuyor. Bunun en somut örneği çok dezavantajlı ortamlardan geldikleri halde, yaşadıkları güçlüklere takılmayıp mücadele sürecinde birçok yetkinlik kazanarak hem hayatını zenginleştiren hem başarılı olan insanların varlığıdır.

YILMAZLARIN 4 TEMEL ÖZELLİĞİ

- Gerçeği kabullenmek: Duygusal dayanıklılık bir diğer deyişle yılmazlık konusunda yazanların önemli bir bölümü iyimserliği en başa koyar. Oysa bu son derece yanıltıcıdır. Örneğin Vietkong’un esir kampında 8 yıl geçiren Jim Stokdale, “Kamptan kimler kurtulamadı?” sorusuna “iyimserler” cevabını vermiştir. İyimserler Noel’de kurtulacaklarını düşünmüş, Noel’ler gelip geçtikçe umutsuzluk, keder ve hayal kırıklığından ölmüşlerdir. İyimserlik bazı durumlarda yardımcı olsa da çok kere problemleri görmezden gelmeye, ertelemeye ve sorunun ağırlaşmasına neden olur. Olumsuz durumlarda soğukkanlılık ve bazen de ölçülü bir karamsarlıkla umabileceğimiz en iyi olasılık gerçekleşmezse muhtemel B ve hatta C planlarını hazırlamak daha akılcı bir yoldur. İyimserlik ve inkarcılık sorunları çözmez. Kendimize sormamız gereken soru “içinde bulunduğum durumun gerçeklerini tam anlamıyla anlıyor ve bunun doğurabileceği sonuçları kabulleniyor muyum?” “Düşündüğüm çözüm ‘ya olmazsa’ yedek planım ne?” olmalı.

- Ders çıkartmak: Bir bakıma gerçekleri görmek ve ders çıkartmak birbirleriyle yakından ilişkili. Birçok insan olumsuz bir durumla karşılaştığında kurban anlayışına sığınır ve “Bu durum benim başıma neden geldi?” veya “Neden ben?” kısır döngüsüne girerek koza örer. Kişi kurban olduğuna inandıkça ördüğü kozayı kalınlaştırır. Oysa duygusal dayanıklılığı yüksek insanlar çektikleri sıkıntıları aşıp karşılaştıkları güçlüklerin üstesinden geldikleri yolculukta yeni beceriler kazanır ve potansiyellerinin farkında olmadıkları yönlerini keşfederler. Böylece hem şimdiki zamanı hem geleceğe doğru kurdukları sağlam köprü ilerideki engelleri karşılarken onlara güç ve yeterlilik duygusu verir.

- Anlam bulmak: Hayatı anlamlandırmak kolay değil. Yaptığım seminer çalışmalarında “Hayattaki varlık sebebinizi bir cümleyle yazın” dediğimde insanların büyük bölünün çok zorlandığını ve kendilerini de memnun etmeyen cevaplar verdiğini biliyorum. Hayatı anlamlandıran, kararlar için pusula olan ve mücadele gücü veren değerlerdir. Birçok kişinin değerleri uğruna acı çektiğini ve bu acının onlara mutluluk verdiği bilinir. Örneğin Nietzsche’nin kavram olarak çok duyulmuş ancak gerçek anlamını çok az kişinin bildiği ’übermensch’ (üstün insan) kavramı da bu özelliğe işaret eder. Nietzsche, Übermensch’i “Kendini, belirlediği hedeflere adayan ve acı çekmeyi, anlaşılması zor bir mutluluk sırrını öğrenmenin anahtarı olarak gören kişi” diye tanımlar ve şöyle devam eder; “Büyük şeyler için çabalamanın riskinden çekinen bir dünya, yüksek değerlerden uzak duran ve sıradanlığı kucaklayan bir dünyadır.” “Mükemmeli aramak ve gerekirse ölmek”, ‘İradenin Zaferi’ eserinin ana fikridir.

- Olumlu tutum ve disiplin: Duygusal dayanıklılığın ana dayanağı olumlu tutumdur. Olumlu tutum içinde olanlar, en zor ve çaresiz gibi gözüken durumda bile “şu anda iyi olan ne?” sorusunu sorarak başlar. Bu ifade toplumda kötü yaşantısı olanlara verilen “haline şükret” tesellisinin ötesinde bir yaklaşımdır. Olumlu tutum bir anlamda elde olanlarla yeni bir şey üretme becerisidir. Yaşanan bir olumsuzluk karşısında çok kere insanlar kendilerini çaresiz hisseder ve olmuş olana takılırlar. “Olmasaydı…, şansızlık…, beni buldu…, oradan geçmeseydim…, bunu yapmasaydı…” gibi, yararı olmayan ve sorunu çözmeye katkısı olmayacak kısır bir döngü içine sıkışırlar. Oysa en zor durumda bile kişinin üzerine basarak yükseleceği ve sorunu çözmek için yararlanabileceği kaynakları vardır. “Şu anda iyi olan ne?” sorusu bu kaynakları hatırlamaya yardımcı olur ve kişinin ördüğü kozayı delmesini sağlar. Olumlu tutum, kişinin zihinsel ve duygusal enerjisini olmuş olana değil, olacak olana odaklamasını sağlar.

GENÇLERDE DUYGUSAL DAYANIKLILIK

Gençlerin çocukluklarından başlayarak aşırı koruyucu bir aile ortamında yetişmesi, duygusal dayanıklılık ve özyeterlilik geliştirmek konusunda en büyük engel. Ev işi yaparak ailenin refahına değil hayatına ortak olmak, yaz tatillerinde çalışmak, öğrenci kulüplerinde görev almak, sivil toplum kuruluşlarında çalışmak, düzenli ve sportif bir etkinlik içinde bulunmak, duygusal dayanıklılık geliştirmek için imkan sunar. Böyle bir etkinlik içinde olan gençler yardımlaşmak ve sorumluluk almak konusunda büyük bir potansiyele sahip olurlar.

SONUÇ

Duygusal dayanıklılığa sahip kişiler zor durumlarda umutsuzluğa kapılmaz, şikayet etmez, yaşanan zorluklardan bir anlam çıkartmaya çalışır, çözüm üretir ve yaşanan olumsuzlukları gelişme yolunda bir fırsat olarak görür. Bunun sonucunda da daha sonra karşılaştıkları zorluklar için öz yeterlilik geliştirir.

BUSINESS LIFE